Size de davetiye geldi mi?
1 sayfadaki 1 sayfası
Size de davetiye geldi mi?
Hepimizin hayatta çok sevdiğimiz, önemsediğimiz birileri vardır. Anne-babalarımız, öğretmenlerimiz, her şeyimizi paylaştığımız arkadaşlarımız böyledir. Hele kendilerini çok sevdiğimiz büyüklerimizin bizi de ne kadar sevdiklerini bilmek, onların ilgi ve sevgilerini görmek bizi çok mutlu eder. İçten içe derin bir sevgi beslediğimiz öğretmenimizin çok özel bir gününe özel bir davetiyeyle bizi çağırması karşısında mutluluktan uçacak gibi oluruz. Çünkü öğretmenimiz bize değer vermiştir, ismimize bir davetiye göndermiştir ve bizi en yakın dostları arasında kabul etmektedir. Biz bu çok önemli anı kaçırmak istemeyiz. Öğretmenimizin davetiyesini özenle açar, tekrar tekrar okur, sevincimizi çevremizle paylaşır ve o özel davetiyeyi hayatımızın önemli hatıralarından biri olarak saklarız.
Çok sevdiğimiz bu öğretmenimizin bir davetiyesi karşısında yaşadığımız sevinç, bize hayatımızı ve her şeyimizi veren, sevgilerin en büyüğüne ve en özeline layık olan Rabbimiz’in davetiyesi için de yaşanmalı değil midir? “Rabbimiz bize davetiye mi göndermiş?” dediğinizi duyar gibiyim.
Rabbimiz bizden ne istiyor?
Bizi dünyaya gönderip bu kadar nimetle donatan Yüce Yaratıcı elbette bizi burada yalnız ve başıboş bırakmayacaktı. Yarattığı milyonlarca varlık arasından en özel ilgiyi bize gösterdi. Adımıza davetiyeler gönderdi. Bizi kendine muhatap kılarak şereflendirdi. “Ey insanlar!” diye başlayan bir mesajı var merhametli Rabbimiz’in. Orada bizden doğru olmamızı, ibadetlerimizi aksatmamamızı, kimseye kötülük yapmamamızı, iyi ve ahlaklı insanlar olarak yaşamamızı, anne-babamıza saygıda kusur etmememizi, elimizdeki nimetleri başka kardeşlerimizle de paylaşmamızı istiyor. Bunları yaptığımız takdirde nimetlerin en büyüğünü bize sürpriz olarak sakladığını müjdeliyor.
Peki, biz bütün bunları nereden biliyoruz? O büyük ve özel davetiyeyi okuyoruz da ondan. Sevgili Rabbimiz’in bize neler söylediğini düşündükçe heyecandan yüreğimiz hızlı hızlı çarpıyor. Bir an önce bizimle nasıl konuştuğunu anlamak ve görmek istiyoruz. Hemen elimize o muhteşem davetiyeyi alıyoruz; ama karşımıza küçük bir engel çıkıyor. Hiç bilmediğimiz harflerle yazılmış bir davetiye bu. Çünkü bu davetiye “Kur’an-ı Kerim”. Rabbimiz onu bize Arapça olarak göndermiş. Cennette de Kur’an diliyle konuşulacakmış. Biz de bütün dualarımızı, namazda okuduğumuz sureleri zaten Arapça okuyoruz. İlk anda kısa bir tereddüt yaşasak da hemen işe koyuluyoruz. Ve bir de bakıyoruz ki Kur’an’ı okuyabilmek hiç de öyle zor bir iş değilmiş. İyi bir çalışma ve gayretle en geç bir ay içerisinde Kur’an’ı okuyabilirmişiz.
Bir aylık zevkli ve bereketli bir çalışmanın ardından ilk hecelemelerin heyecanı kaplıyor yüreğimizi. Daha ilk sayfada çok tanıdık bir sureyle (Fatiha) karşılaşınca ümidimiz iyiden iyiye artıyor. Derken Bakara Sûresi’nin ilk sayfalarında adım adım ilerlemeye başlıyoruz. İlk günlerde bir sayfayı yarım saatte okurken, ilerleyen günlerde bu süre beş dakikaya kadar iniyor.
Kur’an okumak insana huzur veriyor!
Kur’an’ın her bir harfi içimize ayrı bir huzur ve mutluluk salıyor. Çünkü bu sözler, bu harfler tamamen Rabbimiz’e ait ve bizim için gönderilmiş. “En hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir.” buyurmuş insanlığın en güzeli. Bunu da duyunca en hayırlı insan olma yolunda biraz daha gayrete geliyoruz. Öğrenmek için çabalarken, harfleri birbirine birleştirmek için hepsini teker teker okurken, bu gayretin Rabbimiz’in ne kadar hoşuna gittiğini, böyle heceleyerek okuyanlara iki misli fazla sevap verildiğini de yine Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’den öğreniyoruz. Rabbimiz’in bu muhteşem davetiyesini okuyabilmenin huzuru ve mutluluğu inanın başka şeye benzemiyor. Çok özel ve güzel bir duygu bu.
Bu tatil Kur’an okumayı öğreneceğim!
Şimdi tatiline giriyoruz.Bu zamanı çok iyi değerlendirip Kur’an-ı Kerim’i okumayı iyice öğrenebiliriz. Bize asırlar öncesinden bir Cennet davetiyesi gönderen merhametli Rabbimiz’e “Davetiyeni aldık!” diyebiliriz. Uzun tatilimizi Kur’an’la bereketlendirebilirir.Her bir harfine bazen on, bazen yüz, bazen bin, bir başka zaman da on bin sevap verilen bu muhteşem hazineyi ahiretimiz için kârlı bir sermaye haline getirebiliriz.
Çok sevdiğimiz bu öğretmenimizin bir davetiyesi karşısında yaşadığımız sevinç, bize hayatımızı ve her şeyimizi veren, sevgilerin en büyüğüne ve en özeline layık olan Rabbimiz’in davetiyesi için de yaşanmalı değil midir? “Rabbimiz bize davetiye mi göndermiş?” dediğinizi duyar gibiyim.
Rabbimiz bizden ne istiyor?
Bizi dünyaya gönderip bu kadar nimetle donatan Yüce Yaratıcı elbette bizi burada yalnız ve başıboş bırakmayacaktı. Yarattığı milyonlarca varlık arasından en özel ilgiyi bize gösterdi. Adımıza davetiyeler gönderdi. Bizi kendine muhatap kılarak şereflendirdi. “Ey insanlar!” diye başlayan bir mesajı var merhametli Rabbimiz’in. Orada bizden doğru olmamızı, ibadetlerimizi aksatmamamızı, kimseye kötülük yapmamamızı, iyi ve ahlaklı insanlar olarak yaşamamızı, anne-babamıza saygıda kusur etmememizi, elimizdeki nimetleri başka kardeşlerimizle de paylaşmamızı istiyor. Bunları yaptığımız takdirde nimetlerin en büyüğünü bize sürpriz olarak sakladığını müjdeliyor.
Peki, biz bütün bunları nereden biliyoruz? O büyük ve özel davetiyeyi okuyoruz da ondan. Sevgili Rabbimiz’in bize neler söylediğini düşündükçe heyecandan yüreğimiz hızlı hızlı çarpıyor. Bir an önce bizimle nasıl konuştuğunu anlamak ve görmek istiyoruz. Hemen elimize o muhteşem davetiyeyi alıyoruz; ama karşımıza küçük bir engel çıkıyor. Hiç bilmediğimiz harflerle yazılmış bir davetiye bu. Çünkü bu davetiye “Kur’an-ı Kerim”. Rabbimiz onu bize Arapça olarak göndermiş. Cennette de Kur’an diliyle konuşulacakmış. Biz de bütün dualarımızı, namazda okuduğumuz sureleri zaten Arapça okuyoruz. İlk anda kısa bir tereddüt yaşasak da hemen işe koyuluyoruz. Ve bir de bakıyoruz ki Kur’an’ı okuyabilmek hiç de öyle zor bir iş değilmiş. İyi bir çalışma ve gayretle en geç bir ay içerisinde Kur’an’ı okuyabilirmişiz.
Bir aylık zevkli ve bereketli bir çalışmanın ardından ilk hecelemelerin heyecanı kaplıyor yüreğimizi. Daha ilk sayfada çok tanıdık bir sureyle (Fatiha) karşılaşınca ümidimiz iyiden iyiye artıyor. Derken Bakara Sûresi’nin ilk sayfalarında adım adım ilerlemeye başlıyoruz. İlk günlerde bir sayfayı yarım saatte okurken, ilerleyen günlerde bu süre beş dakikaya kadar iniyor.
Kur’an okumak insana huzur veriyor!
Kur’an’ın her bir harfi içimize ayrı bir huzur ve mutluluk salıyor. Çünkü bu sözler, bu harfler tamamen Rabbimiz’e ait ve bizim için gönderilmiş. “En hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir.” buyurmuş insanlığın en güzeli. Bunu da duyunca en hayırlı insan olma yolunda biraz daha gayrete geliyoruz. Öğrenmek için çabalarken, harfleri birbirine birleştirmek için hepsini teker teker okurken, bu gayretin Rabbimiz’in ne kadar hoşuna gittiğini, böyle heceleyerek okuyanlara iki misli fazla sevap verildiğini de yine Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’den öğreniyoruz. Rabbimiz’in bu muhteşem davetiyesini okuyabilmenin huzuru ve mutluluğu inanın başka şeye benzemiyor. Çok özel ve güzel bir duygu bu.
Bu tatil Kur’an okumayı öğreneceğim!
Şimdi tatiline giriyoruz.Bu zamanı çok iyi değerlendirip Kur’an-ı Kerim’i okumayı iyice öğrenebiliriz. Bize asırlar öncesinden bir Cennet davetiyesi gönderen merhametli Rabbimiz’e “Davetiyeni aldık!” diyebiliriz. Uzun tatilimizi Kur’an’la bereketlendirebilirir.Her bir harfine bazen on, bazen yüz, bazen bin, bir başka zaman da on bin sevap verilen bu muhteşem hazineyi ahiretimiz için kârlı bir sermaye haline getirebiliriz.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz